Sepetteki Yılan Efsanesi

İmparator Konstantin’in çok sevdiği ve üzerine titrediği bir kızı varmış. İmparator bir gün tüm falcılara kızının geleceğini sormuş. Falcılar kızın on sekiz yaşına girdiğinde bir yılan sokmasından öleceğini söylemişler. Bu kehanet karşısında telaşlanan imparator, hemen denizin ortasında, yılanların asla ulaşamayacağı bir kule yapmalarını emretmiş. Bir süre sonra yapılan kuleye çok sevdiği, dünyalar güzeli kızını yerleştirerek koruma altına aldırmış. Prensesin günleri bu kulede geçiyormuş. Günlerden bir gün kızın canı üzüm çekmiş. Bunun üzerine prensese bir sepet üzüm getirmişler. Meğer üzüm sepetinin bir köşesine zehirli, küçük bir yılan gizlenmiş. Prenses üzüm salkımını almak için sepete el attığı zaman bu yılan prensesin parmaklarını ısırıvermiş. Kızcağız yılan sokması sonucu orada can vermiş. İmparator Konstantin kızına en azından öldükten sonra yılandan kurtulması için demirden bir tabut yaptırarak onu Ayasofya’nın giriş kapısının üstüne koydurmuş. Ancak bugün hala aynı yerde bu tabutun üstünde bulunan iki delik ölümünden sonra bile yılanın kızı rahat bırakmadığına işaret ediyormuş (Mehmet Önder-Efsaneleri-Destanları Hikayeleriyle Şehirden Şehire Anadolu, İş Bankası Kültür Yayınları-1997).

 

72999800948

 

Legend of the Snake in the basket

 

The Emperor Constantine had a daughter whom he loved very much. One day, the emperor called all his daughter’s future. The oracles told him that his daughter would be stung to death by a venomous snake’s bite on her 18th birthday. The emperor, in an effort to prevent his daughter’s early demise by placing her away from land so as to keep her away from any snakes, had the tower built in the middle of the Bosphours to protect his daughter until after her 18th birthday. After a while, he sent his much beloved daughter to that tower.

The days of the princess were passing in this tower. One day, the girl wanted to eat grapes. Whereupon, a basket of grapes had been brought to her. Upon reaching into the basket, however, a snake that had been hiding amongst the grapes bit the young princess and she died in her father’s arms, just as the oracle has predicted. Emperor Constantine had an iron coffin made for her daughter so that she would be protected from sankes after her death and placed it on the entance gate of Hagia Sofia. However, today, the two holes o the coffin in the same place she was bitten show that the snake disturbed her after her death as well.

 

113764_galeri_5

Reklam

Myrelaion Kilisesi (Bodrum Cami)

Günümüze sağlam durumda ulaşan Myrelaion Manastır Kilisesi (Bodrum Camisi), Aksaray ile Laleli semtleri arasındaki bölgededir. 11.yüzyıl ortalarında Tarihçi Ioannes Skylitzes, IX.bölgede Myrelaion Kilisesi ile İmparator I.Romanos Lekapenos’un özel mülkü olan bir sarayın varlığından söz eder. Patria’da Romanos’tan önce de burada bir manastırın bulunduğu, adının, V.Konstantinos tarafından, “pis kokulu” anlamına gelen Psarelaion olarak değiştirildiği söylenir. Sudas burasının önceleri Sofist Kraterios’un Konağı olduğunu, daha sonra bu özel arazinin Romanos (1920) tarafından ele geçirilip, buradaki daha eski bir rotundonun sarnıca dönüştürülerek üzerine saray ve bitişiğine de alt katı büyük bir kripta (mezar şapeli) olan kilise inşa ettirdiğini belirtir.

myrelaion-bodrum-h.kauffer

Myrelaion-H.Kauffer Haritasında

İmparator bu manastırın altında bir de bodrum yaptırarak burasının aile mezarı olarak kullanılmasını istemiştir. Nitekim 922 de ölen karısı Theodora ve 932 de ölen büyük oğlu Kristoforos buraya gömülmüşlerdir. I. Romanos tahttan indirilip Kınalıada’da yaşadığı sürgün’de 948 ‘de ölünce vasiyeti gereği karısı ve kızının yanına buraya gömülür. Daha sonra VII. Konstantin ile evlenen kızı Helena’da 961 de ölünce ailesinin yanına gömülür ve böylece aile mezarlığı tamamlanmış olur.

myrelaion-bodrum-kauffer

Myrelaion-Kauffer Haritası

myrelaion-bodrum-pervititch

Myrelaion-Pervititch

Eşi, oğlu ve aynı dönemde İmparatorluk yapan Kristoforos’un da buraya gömülmesi ile Romanos altı yüzyıllık bir geleneği bozdu. Bu tarihten sonra İmparatorlar şu anki Fatih Camii’nin yerinde bulunan Kutsal Havariler Kilisesi’ne gömülmediler.

24floorplanD

24floorplanE

Keşiş Georgios ve Theophanes, İmparator Romanos’un sarayı bir süre kullandıktan sonra kadınlar manastırına dönüştürmüş olduğundan söz etmektedirler.

Talbot Rice 1930 yılında, İstanbul Arkeoloji Müzesi ile Alman Arkeoloji Enstitüsü Naumann’ın başkanlığında, 1965 ve 1966 yıllarında yaptıkları kazılarla, Bodrum Camisi’nin altındaki kripta ve bitişiğindeki merkezi planlı yapıyı ayrıntılı olarak incelemişlerdir. Bu çalışmalar sırasında merkezi planlı yapının üzerine inşa ettirilmiş olan saraya ait duvar kalıntılarından sarayın planı elde edilebilmiştir. Rotundonun doğu yarısı üzerinde saray yapısı, batı yarısı üzerinde de sarayın önünde açık bir teras şeklinde uzanan avlu yer alıyordu. İki ya da üç katlı saray binasına, ortadaki dikdörtgen planlı 8 x 22 m ölçülerindeki ana binanın zemininde bulunan beş sütun üzerine oturan altı kemerli bir revaktan giriliyordu. Revak bölümünün her iki yanında (kuzey ve güneyinde), kanat biçiminde kare planlı mekânlar vardı.

24floorplanB

Geç Antik döneme ait (4 – 5. yüzyıl) olan fakat yapılış amacı bilinmeyen rotundonun, ilk kullanılış evresinde Roma’daki Pantheon Tapınağı ve Selanik Hagios Georgios Kilisesi’ndeki gibi üzerinin büyük bir kubbe ile örtülmüş olması mümkündür. Kuzey ve güneyde iki anıtsal girişi olan yapının iç duvarlarında karşılıklı gelecek şekilde yarım daire ve dikdörtgen büyük nişler vardır. 10. yüzyılda yeniden kullanılan yapının içine 70 tane sütun yerleştirilmiş, üzeri çapraz ve sarayın altına gelen kısım ise saray yapısının ağırlığını karşılamak üzere kubbeli tonozlarla örtülmüş, duvarlar da Horasan harcı ile kaplanarak sarayın su ihtiyacını karşılamak üzere sarnıç haline getirilmişti. Rotundonun güneyinde bulunan, son yıllarda otopark yapmak amacıyla kaldırılan yarım daire şeklinde sekiz basamağında sarayla bağlantılı olduğu düşünülür.

24floorplanA

Latin istilasında zarar gören kilise, 14. yüzyılda tadilat görmüştür. Aslen Palaiologos hanedanı üyesi Sadrazam Mesih Paşa Kiliseyi 1501 yıllarında camiye çevirmiştir. Cami, yeraltında kalan bölümüne ithafen Bodrum Camii olarak veya kurucusunun adı ile Mesih Paşa Camii olarak da anılmıştır. Yapı 1784 ve 1911 yıllarındaki yangınlarda hasar görmüş ve terk edilmiştir. 1930 yılındaki kazılarda bulunan yapı 1965 ve 1986 yıllarında yapılan restorasyonlarla eski haline getirilmiş ve tekrar ibadete açılmıştır.

bodrum cami

Kilisenin yanında bugün mağaza olarak kullanılan sarnıcın 30 m çapındaki çatısını, çoğu orijinal ve yükseklikleri 2.5 – 2.9 m arasında değişen 75 sütun taşımaktadır.

bodrum cmii1

http://www.gorselsanatlar.org/archive.php?topic=22253.15

http://www.obarsiv.com/pdf/vct_0607_gulgunkoroglu.pdf

http://www.byzantiumistanbul.com/detay.asp?detayid=268

 

Theodosius Limanı-Portus Theodosiacus

Latince adı Portus Theodosiacus, I. Theodosius tarafından yapılmış olan bir ticari limandır. Suriçinde Bizans dönemi yegane deresi olan Lykos Deresi (Bayrampaşa Deresi) ağzında kurulmuştur. (1)

Mısır’dan gelen gemiler 41 yılına kadar yüklerini bu limana boşaltmaktaydı. 641 yılında Mısır’ın Arapların eline geçmesiyle beraber buraya yük akışı durmuş ve liman önemini kaybetmiştir.

2004 yılında Marmaray projesi kapsamında başlanan kazılarda Marmaray’da devam eden kazılarda 33 gemi, liman, sur, tünel ve kral mezarı bulundu. İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü, Marmaray Kazı Başkanı İsmail Karamut, ortaya çıkan İstanbul’un yeni tarihini “İstanbul Kültür Turizm 2008 Değerlendirmesi” adlı kitapta anlattı.

Karamut, Marmaray projesi olmasaydı Yenikapı, Sirkeci ve Üsküdar’da ortaya çıkartılan taşınmaz kültür varlıkları, özellikle Bizans dönemi Theodosius Limanı ile bu limanda çamurun yuttuğu ve bu sayede günümüze sağlam ulaşmış batık gemiler hakkında bilgi sahibi olunamayacağını vurguladı.

Marmaray Kazı Başkanı, şunları ifade etti:
“Roma İmparatoru Büyük Konstantin’in kurduğu yeni Başkent Konstantinapolis’in gelişip büyümesinde, gemilerle yapılan ticaret dolayısıyla limanlara büyük iş düşüyordu. Bu gereksinimi gören 1. Theodosius (379-395), kendi adıyla anılan bu limanı yaptırmıştır. Kentin artan tahıl ve diğer gereksinimlerini karşılamak amacıyla kurulan liman, 7. yüzyıla kadar aktif konumunu sürdürmüş, daha sonra önemini yitirerek limana akan Bayrampaşa (Lykds) Deresi’nin taşıdığı mil, artık ve molozlarla dolmaya başlamıştır. Liman, ufak gemi ve balıkçı teknelerinin uğrak yeri olarak 11. yüzyıl sonlarına kadar bir  süre daha kullanılmış, olasılıkla 13. yüzyılda tamamen dolarak üstü kapanmıştır.”

İsmail Karamut, Yenikapı’da toplam 32 bin metrekarelik bir alanda kazı yaptıklarını ve ilk olarak geç Osmanlı dönemine ait seramik parçaları içeren tabakalar bulduklarını ifade ederek, “Mimari buluntular, kuru duvar tekniğinde yapılmıştı. Buluntuların özelliklerine dayanarak, bu alanın 19. yüzyıl sonlarında ilaç yapımında kullanıldığı ve eczacılıkla ilgili işlikler olabileceği sonucuna vardık. Buluntular arasında, içi civa dolu bir cam şişeyle üzerinde lağman betimi bir şişe kapağı vardı. Koruma Bölge Kurulu, bu alanın yerinde korunmasına karar verdi” bilgisini verdi.

Alanın doğu bölümünde -1,10 metre kodunda ortaya çıkan çok miktarda işlenmiş ahşap buluntu ve kalın halat parçalarının çalışmaların genişletilmesine neden olduğunu vurgulayan Karamut, şöyle devam etti:
“Çalışmanın sonunda Theodosius Limanı’nda 11. yüzyıl amforalarıyla yüklü bir tekne bulundu. Teknenin yüküyle birlikte battığı, sonra limanın dolması sonucu toprak altında kaldığı anlaşıldı. Karşımıza çıkan buluntular, yapılan kazının ne denli önemli olduğunu, İstanbul arkeolojisi ve özellikle Bizans tarihi için çok önemli sonuçlar elde edeceğimizin habercisi oldu. Gerçek uzunluğu 10-12 metre arasında, güvertesiz ve tek direkli olan teknenin, olasılıkla Marmara Bölgesi’nde inşa edildiği belirlendi. Teknenin, fırtına ya da benzer sebeplerle batmış olduğu düşünülmektedir.”

İsmail Karamut, kazılarda şimdiye kadar 33 tane farklı büyüklükte ticari gemi, ufak balıkçı tekneleri ve uzun kürekli gemiler bulunduğunu bildirdi. Teknelerin, yaklaşık 5 yıl sürecek özel konservasyondan sonra yeniden kurulabileceğini ve sergilemeye hazır hale geleceğini dile getiren Karamut, batıkların proje alanında sergilenmesi için Marmaray ve metro istasyonları için tasarlanan müze projesi çalışmalarına başlandığını hatırlattı.

Bizans’ı Bizans yapan gücün, deniz filosu olduğuna işaret eden Karamut, uzmanların incelemeleri sonucunda, Bizans filosu gemileriyle Orta Çağ’da gemi yapımı teknikleri konusunda eşsiz bilgiler elde edileceğini belirtti.

“Diğer önemli kalıntı ise İ.S 4. yüzyıla tarihlendirilen ‘potern/tünel’ olması muhtemel kalıntıdır. Yaklaşık 11 metrelik bölümünü görebildiğimiz bu tonozlu tuğla yapının içinde bol miktarda kandil bulunmuştur. Bölgede planı anlaşılabilen diğer mimari kalıntıların işlikler olduğu düşünülmektedir. 100 Ada’da mendirek ve rıhtım taşlarına ait kalıntılar vardır. Rıhtım taşlarının  hemen önünde, 43 metre boyunca birbirine paralel olarak iki sıra halinde uzanan ahşap kazıklar, olasılıkla rıhtımın uzantısı olarak kullanılan bir iskeleye aittir. Bütün bunları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, 100 Ada’nın, limanın kara bölümünde kaldığı anlaşılmaktadır. Yapılış tekniğinden ötürü 11. yüzyıla tarihlediğimiz hipoje (kral mezarı) kalıntısıyla yapımında Bizans damgalı tuğlalar kullanılmış olan 2. Theodosius dönemi sur kalıntıları, kıyıda bulunduğumuzu gösteren diğer önemli kanıtlardır.” (2)

316604_10150290162638558_5427655_n

Foto:Bizansconstantin

Yedi yıllık tarihi kazının kimlik kartı

Yenikapı Marmaray – Metro arkeoloji kazıları 2004 yılında başladı.

Yedi yıldır süren kazılarda kazı envanterine alınmış eser sayısı yaklaşık 40 bin. Etüde alınmış eser sayısı yaklaşık 150 bin.

Bugüne kadar kazılardan yaklaşık 1 milyon kasa çanak-çömlek çıktı. Bunların çok büyük bir bölümü tasnif edildi.

Kazıda 5. ve 11. yy’ler arasında muhtelif zamanlarda batmış 35 adet batık tespit edildi. bunlardan 30 adedi yelkenli yük gemileriyken 5 tanesi kürekle çekilen ince uzun kadırgalar. Karada bulunmuş batık açısından dünya üzerinde Yenikapı kazıları en çok batık çıkan kazı olma özelliği taşıyor.

Kazı alanında halen 45 arkeolog, mimar, sanat tarihçisiyle 265 işçi harıl harıl çalışıyor.

Dünyada yedi yıl aralıksız süren başka bir bilimsel kazı yok. Bilimsel kazılar yılda en fazla iki ay kazı alanında çalışma yapılırken, Yenikapı’da aralıksız sürüyor.

Kazı alanında Geç Osmanlı döneminden başlayarak, erken Osmanlı, Bizans, Roma, klasik ve arkeik dönem arkeoloji katmanlarının her evresinden veriler elde edildi.

‘Arkeopark’ için düğmeye basıldı

Büyükşehir Belediyesi kazı alanında bir arkeopark yapılması için de düğmeye bastı. Açıklamada ‘‘8500 yıl öncesine ait liman ve gemileri gün ışığına çıkaran arkeolojik bulguları sergilemek üzere Yenikapı Transfer Merkezi bünyesinde bir de arkeopark projesini hayata geçiriyoruz. Günde 1.5 milyon insanın seyahat edeceği önemli bir merkez olacak Yenikapı Transfer Merkezi ve Arkeopark Alanı’nı uluslararası mimarların yaptığı bir projeyle uygulamayı planlıyoruz” denildi.(3)

Kaynakça: 1- Bayrampasa (Lykos) Deresi Havzası ve Ağzındaki Yenikapı (Theodosius Limanı) Limanı Kıyı Alanındaki (Marmara Denizi) Değisim Süreçleri

2- Ntvmsnbc

3- Radikal Gazetesi

 

 

1212kazı alanı ve büyük saray

Theodosius Limanı’nın kazı yapıldığı alanların Langa Bostanları olarak kullanıldığını gösteren harita

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Theodosius Limanı kazılarından çıkartılan eserlerden örnekler

kazı alanı

Günümüzde kazı alanını gösteren harita

pervititch-theodosius

Langa Bostanlarının oluştuğu şimdiki kazı alanını gösteren harita (pervititch)

Mamboury ve Ostoya Haritalarından Örnekler

MAMBOURY BOĞAZ

 

1929 yılında Ernest Mamboury tarafından hazırlanan İstanbul Seyahat Rehberi’nden.

 

 

OSTOYA G.SERAİ

 

 

 

1858-1860 yılları arasında Belediye Meclis Mühendisi G. d’Ostoya tarafından hazırlanan Galata, Pera ve Pangaaltı’nı kapsayan haritası (Galatasaray Üniversitesi)